Yarın Yola Çıkıyoruz ve Evde Sanki Savaş Var: Köpekle Tatil Hazırlığının Gerçek Yüzü
Salondaki valizin yarısı benim, yarısı da köpeğim Tarçın’ın eşyalarıyla dolu.
Yerde mama poşetleri, bir adet yarısı yenmiş iskelet şeklinde çiğneme oyuncağı ve benim “acaba bunu da almalı mıyım?” diye anlamsızca evirdiğim çevirdiğim üç farklı tasma…
Yarın sabah erkenden yola çıkıyoruz. Ve her yolculuk öncesi olduğu gibi, evde küçük çaplı bir panik ve kaos havası hakim.
Hani “her şey kontrol altında” dersiniz ama içinizden bir ses ısrarla “kesin en önemli şeyi unuttun” diye fısıldar.
İşte o fısıltıyı susturmak için, yıllardır her yolculuktan önceki gece yaptığım o son dakika ritüelimi size anlatayım.
O Kutsal Mavi Dosya…
İlk iş, her şeyi bırakıp masanın üzerindeki o mavi plastik dosyayı açmak. Bizim “kutsal dosyamız” o. İçinde ne mi var? Tarçın’ın bu dünyadaki varlığının ve sağlığının resmi kanıtları.
Geçen hafta veterinerden aldığımız o “seyahate çıkmasında bir sakınca yoktur” yazısı. Aşı karnesi. Mikroçipinin kayıt belgesi. Bunlar olmadan, bırakın başka şehre gitmeyi, ben sokağın sonundaki markete gitmem.
Aklıma geliyor, veteriner ne demişti? “Tasmasındaki o künyedeki telefon numarası güncel mi, bir kez daha bak.”
Hemen eğilip kontrol ediyorum. Evet, numaram orada. O küçücük, şıngırdayan metal parçası, onun sigortası. Bu dosya ve o künye olmadan yola çıkılmaz, bizim evdeki birinci kural bu.
Bitmeyen O Valiz ve Vicdan Muhasebesi
Sonra o bitmeyen valize geri dönüyorum. Kendi kazaklarımdan birini çıkarıp, Tarçın’ın mamasını koymak için yer açıyorum.
Evet, kendi maması. Sakın ama sakın “gittiğim yerden alırım” demeyin. Tatilinizi bir mide fesadı macerasıyla geçirmek istemiyorsanız, o mamayı yanınızda götüreceksiniz.
Su kabı, mama kabı… Tamam. Sonra gözüme koltuğun üzerindeki o eski, püskü, kahverengi battaniyesi takılıyor.
“Aman,” diyorum, “bunu da mı alacağım, bir sürü yer kaplıyor.”
Ama sonra aklıma geçen seneki o yabancı otel odası geliyor. O battaniyeyi yere serdiğim an, Tarçın’ın nasıl da üstüne kıvrılıp saniyeler içinde uykuya daldığı…
O battaniye, valizdeki en lüks eşyadan, en havalı kıyafetten daha önemli. Vicdanım galip geliyor, onu da bir kenara sıkıştırıyorum.
İlaç çantası… İçinde ne olur ne olmaz diye veterinerin verdiği minik bir yara spreyi ve bir cımbız. Umarım hiç gerekmez.
Son Gece Yürüyüşü
Her şeyi hazırladım sanıyorum. Son bir gece yürüyüşü için dışarı çıkıyoruz. Tasmasını takıyorum. Sağlam mı? Evet. Yedek tasmayı çantaya koymuş muydum? Evet.
Dışarıda sessizce yürüyoruz. O, her zamanki gibi her köşeyi, her taşı kokluyor. Ben ise kafamda son bir kez daha listeyi tekrar ediyorum.
Otel aranmıştı, “evet, köpeğinizle gelebilirsiniz” demişlerdi. Arabanın arka koltuğu için olan güvenlik kemeri de hazırdı.
“Bütün bu koşturmaca, bu panik, bu hazırlık niye?” diye soruyorum bazen kendime.
Sonra eve dönüyoruz. Ben yorgunluktan koltuğa yığılıyorum. Tarçın geliyor, o kocaman kafasını usulca bacağıma koyuyor ve o “merak etme, ben yanındayım, her şey yolunda” bakışlarından birini atıyor.
İşte o an bütün yorgunluğum gidiyor.
Bütün o panik, o listeler, o çantalar…
Hepsi, sabah yola çıktığımızda, yan koltukta oturan bu tüylü dostun güvende ve mutlu olduğunu bilmek için. Başka hiçbir önemi yok.
Hazırlık, aslında endişeyi evde bırakıp, yola sadece keyfi ve sevgiyi götürmenin tek yolu. Unutmayın.