O An Arka Koltuktan Gelen Ses: Köpekle Tatil Gerçekten Neymiş?
Sekiz saattir yoldayız. Köpeğim Kestane, arka koltukta o ince, tiz sesiyle sızlanmaya başladı. Hani şu ‘artık bir saniye daha dayanamayacağım, ne yapıyorsan yap hemen yap’ sesi.
Tam o anda, o sinir bozucu navigasyon sesi “hedefinize vardınız” dedi. Ama camdan dışarı bakıyorum, ortada ne bir ev var, ne bir tabela. Sadece zeytin ağaçları ve kulağımı tırmalayan cır cır böcekleri.
İşte o an dank etti.
Köpekle tatil, o Instagram’daki gülen yüzler, rüzgârda uçuşan tüyler falan değil. Köpekle tatil; bir zeytinliğin ortasında kaybolup, arka koltukta acı çeken bir canla ne yapacağını bilememektir.
Halbuki ben ne kadar hazırlıklıydım sanıyordum kendimi. Günler öncesinden listeler yapmıştım. Veterinerle konuşmuştum, aşı karnesini torpidoya koymuştum. Ama hayat, senin o özenle hazırladığın listelere pek saygı duymuyor, hele yanında bir köpek varsa.
O an ne listeler aklıma geldi, ne de o hazırladığım çantası. Beynimde tek bir düşünce vardı: ‘Bu hayvanın tuvaleti var, hemen arabadan çıkarmam lazım.’
Arabayı yolun kenarına çektim. Arka kapıyı açtım.
Ve hayatımın en büyük hatalarından birini yaptım.
Kestane, sekiz saatin verdiği o birikmiş enerji ve bunalımla fırladığı gibi zeytinliğin içine daldı. Tasması boynunda, evet. Ama ipi benim elimde değil.
O anı anlatamam. Kalbim ağzımda, adını bağırıyorum, ses yok. İşte size ilk ders, benim o an kan ter içinde öğrendiğim: Ne kadar bunalmış olursa olsun, ne kadar acırsanız acıyın, o tasma elinize geçmeden köpek arabadan inmez. Bu, fizik kuralı gibi bir şey olmalı hayatınızda.
Neyse… Beş dakikalık, ama ömrümden on yıl alan bir kovalamacanın sonunda Kestane’yi yakaladım. İkimiz de nefes nefeseyiz. Perişan haldeyiz. Aklıma o an geldi. Çantasına koyduğum o paçavra. Hani evde sürekli ağzında gezdirdiği, kokusu sinmiş o eski bez.
Onu çıkarıp burnuna uzattım. O an Kestane’nin bütün vücudu gevşedi. O tanıdık koku, o kaosun, o korkunun ortasında onun tek sığınağı, tek limanı oldu.
Sonra cepten o çok sevdiği, her zaman vermediğim ödül mamasını çıkardım. Bir tane verdim. Sanki sihirli bir düğmeye basmışım gibi sakinleşti.
İkinci ders de bu: Yanınızda, onun aklını başından alacak kadar çok sevdiği, özel bir şey olsun. Mama olur, oyuncak olur… O şey, sizin panik anındaki en büyük kozunuz, en büyük rüşvetinizdir.
Sonunda doğru evi bulduk. Yarım saat sonra. İçeri girdik. Ben perişanım, o yorgun. Valizleri bir kenara attım, yere oturdum. O da geldi, usulca başını dizime koydu.
Bütün o gerginlik, o koşuşturmaca… Hepsi o an bitti.
Ve anladım. Köpekle tatilin olayı, mükemmel manzaralar, harika oteller değilmiş.
Olay, bir zeytinliğin ortasında kaybolmak, hata yapmak, panik olmak ama günün sonunda yine de birbirine sokulup “neyse ki birlikteyiz” diyebilmekmiş.
Size vereceğim tek tavsiye bu: Mükemmeli aramayın. Listelere boğulmayın. Sadece en kötü senaryoyu bir an için düşünüp, o an sizi ne kurtarırsa onu yanınıza alın.
Gerisi, bir şekilde halloluyor. Gerçekten.