Rayların Üzerindeki Mırıltı: Kedim İs ile Tren Yolculuğu Maceramız
Arabanın o bitmek bilmeyen trafiğinden, havaalanının o ruhsuz, metalik anonslarından o kadar sıkılmıştım ki…
Sadece yavaşlamak istiyordum. Pencereden usulca akan tarlaları izlemek, bir fincan çay içmek ve o tıkır tıkır, hipnotize edici ray sesinde kaybolmak…
Bu huzurlu hayale, o en mırıltılı, en sıcak yoldaşımı, kedim İs’i de dahil etmek istedim.
Ama aklımda o deli sorular: “Trene kediyle binilir mi?”, “Ya o çantanın içinde hiç durmaz da, bütün vagonu inletirse?”, “Diğer yolcular ne der, beni linç ederler mi?”
Size şimdi, o ilk acemiliklerimi, o yersiz endişeleri nasıl aştığımızı, kısacası o tıkır tıkır yolculuğu nasıl bir keyfe dönüştürdüğümüzü anlatacağım.
Bilet Almadan Önce: TCDD Evcil Hayvan Kuralları
İnternetteki bilgilere asla tam olarak güvenmem. Aldım telefonu elime. “Merhaba,” dedim, “bizimki 4 kiloluk, sakin, uslu bir kedi. Yakında bir trenle kedi seyahati planlıyoruz da, güncel TCDD evcil hayvan kurallarınız tam olarak nedir?”
Telefondaki görevli, neyse ki sabırla anlattı. “Evet,” dedi, “kedi, küçük köpek gibi dostlarımız, standart bir taşıma çantasında, yanınızdaki koltuk için yarı fiyatına bilet alarak seyahat edebilir.”
O an derin bir “oh” çektim. En büyük engel kalkmıştı. Büyük köpekler için durumun farklı olduğunu, onların ana hat trenlerine genellikle alınmadığını da o konuşmada öğrendim.
Yolculuk Hazırlığı: Taşıma Çantasını “Yuvaya” Dönüştürmek
Bu en kritik kısımdı. Çünkü o çanta, onun için bir hapishane değil, yol boyunca sığınacağı bir kale olmalıydı.
Ben de çantayı, daha seyahate haftalar varken, evin en güzel köşesine koydum. Kapısını hep açık bıraktım. İçine ara sıra en sevdiği ödül mamalarını attım. Hatta içinde uyuklamaya bile başladı. Orayı, evin normal bir parçası olarak kodladı.
Çantanın içini hazırlarken de iki basit ama sihirli dokunuş yaptım:
- Altına, ne olur ne olmaz diye bir hasta bezi serdim. Bu benim içimi rahatlattı.
- Üzerine de benim kokumun sindiği, o en sevdiği eski kazağımı koydum. İşte bu, onun içini rahatlatan asıl hamleydi.
Veteriner ziyaretimizi de halletmiştik. Aşı karnesi, kimliği… hepsi o “kutsal” mavi dosyadaydı.
Trende Yaşam: Konfor ve Huzur İçin İpuçları
Ve işte o büyük gün, trenin içindeyiz… O altı saat boyunca delirmemek için neler yaptık?
Trende ilk işim, o çantayı yanımda, cam kenarındaki boş koltuğa, devrilmeyecek, sallanmayacak şekilde yerleştirmek oldu.
Kural basit ve kesindi: Yolculuk bitene kadar o çantadan dışarı çıkılmayacak. Hem onun aniden korkup kaçmaması için, hem de etraftaki insanların (belki alerjisi olan, belki korkan birileri olabilir) huzuru için bu şarttı.
İlk yarım saat, beklendiği gibi, biraz mızmızlandı, miyavladı.
Panik yapmadım. Sakin kaldım. Çantanın fermuarını sadece bir parmak kadar aralayıp, içeriyi görmeden sadece parmağımı soktum. Çenesinin altını, o en sevdiği yeri okşadım. Sakin, fısıltılı bir sesle onunla konuştum. Benim sakinliğim, ona da geçti.
Yolun geri kalanında çoğunlukla uyudu. O tıkır tıkır ses, o hafif, beşik gibi sallantı, sanki onu rahatlattı. Yol boyunca yemek vermedim, midesi bulanmasın diye. Ama istediği zaman, o katlanır kabında suyunu eksik etmedim.
Sonuç: Maceranın Tatlı Sonu
Sonunda istasyona vardık. Herkes indikten sonra, sakin sakin biz de indik.
Çantayı açtığımda, İs gerindi, esnedi ve sanki “ee, macera bu kadar mıydı?” der gibi bir bakış attı yüzüme.
O an anladım ki, bütün o endişe, o hazırlık… Hepsi, o son andaki huzurlu bakışı görmek içindi.
Tren yolculuğu, doğru hazırlıkla, bir hayvan için en az sarsıntılı, en ritmik ve en huzurlu seyahat yöntemi olabilir.
Yeter ki siz, o ritme ayak uydurun.